Garip ve İlginç Olaylar
⚽ Avrupa kulüpleriyle maç yapma konusunda ilk etkinlik gösteren kulüplerin başında gelen BJK, 1950 yılında ABD’de oynadığı bir gösteri maçıyla, bu kıtada futbol oynayan ilk Türk futbol takımı unvanını kazanmıştır.
&&&
☕ Dünyanın en meraklı kahve falcısı, Darüşşafaka lisesi, resim muallimi iken ölen Mehmet Agâh beydi. Bu zat, kendisi için baktığı yüzlerce falın, fincanlardan resimlerini yapmış, falın söylediklerini de kenarlarına yazarak yüz küsur sahifelik harikulâde enteresan bir kitap bırakmıştır. El yazması olan bu eşsiz eser mirasçılarının elindedir.
&&&
🙃 Eski dönemlerde cellâtlar Müslümanların kesik başlarını infazdan sonra, cesedi sırt üstü yatırarak koltuğunun altına koyarlardı. Bu yüzden devletin üst düzey görevlileri "kelle koltukta geziyoruz" ifadesini çok kullanırlardı. Yaptıkları görevin tehlikesini ortaya koyan bu deyim sonraları halk arasında da kullanılmaya başlamıştır.
&&&
😶 Günümüz Türkçesinde "başıboş, serseri kimse" anlamında kullanılan "berduş" sözcüğü aslında "evi sırtında" (varı yoğu ancak üzerindekiler olan kişi) anlamındaki "hâneberdûş" sözcüğünün kısaltmasıdır. Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nin "berduş" maddesinde "… berduş terkibinin zamanımızda mektepli gençler, hatta kalem erbabı tarafından dahi ‘hâneberdûş’ yerine kullanılması içinde bulunduğumuz dehşetli dil buhranının en büyük misallerinden biridir" denilerek şikayet edilmektedir…
&&&
❤️ Herkes bilir, rakının bir adı da ‘arslan sütü’dür. Bunun anlamı "herkes içki içemez rakıyı, yüreği sağlam insanlar içmelidir" demektir. Onun için eski büyük gedikli meyhanelerdeki rakı güğümlerinin üzerine pirinçten bir yürek şekli konurdu.
&&&
😭 19. yüzyıl sonlarında Halil Ağa isminde bir adam karılarının ve annesinin geçimsizlik kavgaları yüzünden, kahrından ölmüştü. Vasiyeti üzerine mezar taşına: "Karı dırıltısından ölen Esseyid Halil Ağa’nın ruhuna El Fatiha – Hicri 1260" diye yazıldı. Bu mezar taşı Merkez Efendi mezarlığındadır.
&&&
🧔 II. Abdülhamit döneminde Sultan tarafından en sevilen askerin Kabasakal Mehmet Paşa olması orduyu o kadar etkilemişti ki yaşını başını almış, aksakallı komutanlar bile sakallarını siyaha boyamaya başlamıştı.
&&&
🚣 II. Abdülhamit döneminde Haliç’te sandalcılık yapan Hasköylü Salih adında bir adam vardı. Ömrü boyunca tam on beş kez deniz kazası geçiren ve her seferinde de sağ kurtulan bu adam "sana sudan ölüm yok" diyenlere nazir yaparcasına, bir gün kahvede su içerken suyun genzine kaçması sonucu nefesi tıkandı ve kahvedekilerin gözü önünde oracıkta öldü.
&&&
😮 Tarihimizde kayıtlı en müthiş oburlardan biri III. Selim’in düşmanlarından "Aygır İmam" lakabı ile meşhur Derviş Efendi isminde bir softadır. Bu adam bir gün iki okka pastırmanın üzerine kırk yumurta kırdırarak bir koca bir sahan dolusu pastırmalı yumurta yemiş; fakat koca tepsiyi sıyırdıktan sonra dili şişmiş ve dili ağzına sığmayarak ölmüştü.
&&&
Türkiye’de ulema sınıfında asa yerine baston kullanan ilk kişi Abdülaziz devrinin seçkin simalarından Kethüdazade Hoca Ahmet Arif Efendi’dir. Zarafeti ile meşhur olan bu zata bir yobaz: "Bu kâfir değneğini niçin kullanıyorsun?" diye sorunca efendi de gülerek: "Üzülme… Ben onu Müslüman ettim!" karşılığını vermişti.
&&&
☄️ Osmanlı devletinin ilk telgraf hattı 9 Eylül 1855 yılında Edirne – Varna – Kırım arasında kuruldu. Kırım’dan İstanbul’a çekilen ilk telgrafta ise Kırım’ın şehri olan Sivastopol’un Rus işgalinden kurtarıldığı bildirilmekteydi.
💐Tarihimizde 18. yüzyıla denk gelen “Lale Devri” döneminde sadece lale değil, her türlü çiçek ticareti o boyuta varmıştı ki bir çiçek soğanı yüzlerce altına el değiştirebiliyor ve hemen her gün yeni çiçekler keşfediliyordu. Çiçekçi esnafı toplumun en seçkin ve zengin tabakası haline gelmişti. Reşat Ekrem’in “İstanbul Ansiklopedisi”nde o dönemde yaşamış yüze yakın ünlü çiçek yetiştiricisinin adları geçmektedir.
♻️Eski İstanbul’da esnaf derneklerinin mühürleri dört parçadan oluşacak biçimde yapılırdı ve bu parçalar vidalı bir sapın içine geçerek birleştirilirdi. Mührün her parçası, dört kişilik yönetim kurulunun bir üyesinde, sapı da reiste dururdu. Böylece mühür beş kişinin oy birliği olmayınca kullanılamazdı. Bu suretle hem suiistimallerin önüne geçilirdi, hem de yönetim kurulu üyeleri, sorumluluk isteyen bir işte: “Benim bunda oyum yoktu…” diye inkâr yoluna sapamazdı.
🦹Eskiden gayet genç, tüysüz yeniçeri neferlerine “civelek” denilirdi. Civelekler sokağa kadınlar, kızlar, gibi yüzlerine bir peçe koyarak çıkarlardı. Bir civeleğin peçesini sokakta kaldırıp yüzüne bakmak, bir kadına veya kıza yapılmış hareket gibi tecavüz sayılır ve buna cesaret eden derhal hapse atılırdı.
🟡 Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin 1. cildinde “İstanbul’un Sarıyer ilçesinde bir altın madeni olup buradan altın çıkarıldığını, ama kalitesi düşük olan altını çıkarmak çok masraflı olduğu için, sonradan vazgeçildiğini” yazar. Ancak bugüne kadar ondan başka bu altın madeninden söz eden olmadığı için, bunun gerçek olup olmadığı tarihsel olarak kanıtlanamamıştır.
🥙 Eskiden Ramazan aylarında meyhaneler tamamen kapatılırdı. Bayram geçince meyhaneciler gedikli müşterilerinin evlerine birer tabak midye dolması göndererek meyhaneyi hatırlatırlardı ki, akşamcılar kendi aralarında buna “Unutma Bizi Dolması” derlerdi.
🤗 Eski İstanbul kahvehanelerinde gelen giden çay, kahve içer, nargile veya çubuklarını tüttürüp sohbet ederlerdi. Bir de çulsuz takımı garibanlar vardı ki onlar da kuytu bir köşeye çekilir ve oraya serilmiş bir şilte üzerinde gün boyu bir şey içmeden oturur, hatta kahvecinin keyfi yerindeyse geceyi bile orada geçirirlerdi. İşte bu gariban köşesine eski İstanbul argosunda “Allahkerim Yeri” denirdi.
Yorumlar
Yorum Gönder