Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

1970'lerin Gazino Dünyasında Parlayan Yıldız

Resim
  Muazzez Abacı, (1947) 1970'lerin gazino dünyasında parlayan ve plaklarıyla yıldızlaşan Türk sanat müziği şarkıcısı. Döneminin pikaplı meyhane müziğine mal olmuş sayısız şarkı kaydetti. TRT bünyesindeyken bir gece TV'de söylediği solo şarkılarla tüm Türkiye'nin dikkatini çekip Orhan Gencebay yönetimindeki Kervan Plak ile sözleşme imzaladı.  1974'te çıkan dördüncü 45'liği Duydum ki Unutmuşsun ona ilk büyük ticari başarısını getirdi. Fahrettin Aslan'ın teklifiyle sahne hayatına atılan Abacı, İstanbul gazinolarının aranan assolistlerinden biri haline geldi. Rakı, Muazzez ile içilir olmuştu.  Popülerleşen Türk sanat müziği ile arabesk arasındaki ayrımların belirsizleştiği bir müzikal ortamda seslendirdiği şarkıları bir araya getiren Dönüş (1978) albümü bir meyhane klasiğidir. Yıllar sonra kaydettiği Vurgun şarkısı bu dönemine atıfta bulunur.  Sahneye içkili çıktığı iddialarına şöyle cevap verdi: "Bir duble bir şey içip sahneye çıktığım da oldu, ama hiç içmediğ...

Haydi Abbas, Vakit Tamam, Cahit Sıtkı Tarancı

Resim
  Abbas Cahit Sıtkı Tarancı'nın bir meyhane klasiği haline gelen ünlü şiiri. Şiirin Beşiktaş'taki meyhaneci Abbas'a hitaben yazıldığına ilişkin rivayet, yarım asırlık bir şehir efsanesi olarak hâlâ sürmektedir.  Ancak bunun gerçekle bir ilgisi olmadığını bizzat Cahit Sıtkı, 30 Temmuz 1944 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Abbas adlı hikâyesinde anlatmıştır; şiire ilham veren Abbas, şairin Erzincan'da subay olarak askerlik yaptığı dönemdeki emir eri Abbasoğlu Abbas'tır. Ne var ki, bu açıklama da şiirin tam olarak anlaşılmasına yetmez.  Çünkü şiirdeki Abbas imgesi, aynı zamanda şairin çocukluğunda ninesinden dinlediği bir masaldan beslenir.  Ziya'ya Mektuplar kitabında şöyle anlatır Cahit Sıtkı: "Abbas isimli şiir: Çocukluğumda dinlediğim bir masalda, bedbaht bir şehzade, bu haline acıyan ak sakallı bir adamla karşılaşır (Hızır Aleyhisselam); şehzadeye bir saadet parolası verir ve ona der ki: Canın sıkıldığı zaman, Abbas! diye sesleniver, derhal karşı...

Sait Faik Abasıyanık, (1906-1954) Rakı Şişesinde Balık Olmak

Resim
  Sait Faik Abasıyanık, (1906-1954) Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olarak öykülerinde adaları, balıkçıları, balıkları anlatmış; rakıyı, şarabı onların yanına katıp günlük yaşamın sıkıntılarından biraz olsun kurtulmaya çalışmış yazar, şair. İçkiler içinde en çok rakıyı sevdiğini onu tanıyan herkes söylemektedir.  Sait Faik, Orhan Veli'yle yaptığı meşhur Rakı Şişesinde Balık Olmak İsteyen Şair röportajında Orhan Veli'ye "Rakıyı sever misiniz?" diye sormuş ve aldığı "Bayılırım" yanıtını "Bendeniz de" diyerek onaylamıştır. Burgazada'da Pandelli'de rakısına lobya, Cumhuriyet Meyhanesi'nde biraz gevezelik katık eden Sait Faik pek hoşsohbet biri olmadığı ve oturmayı pek sevmediği için meyhanelerde uzun süre kalmazmış.  Herkesle ayaküstü konuşma olanağı bulduğu için Lambo'yu sever, Anadolu Pasajı'ndan bir tek atıp çıkmayı tercih edermiş. Sait Faik'in kendisini en rahat hissettiği yer Mustafa'nın Meyhanesi olmuştur...

Abdülahad Nuri Bey (1865-1927) İttihat ve Terakki Yanlısı

Abdülahad Nuri Bey (1865-1927) İttihat ve Terakki yanlısı olduğu için II. Abdülhamit tarafından Kastamonu'ya sürülen, Milli Mücadele sırasında makaleleriyle Kuvay-ı Milliye'yi destekleyen yazar, dilci.  Kaşgarlı Mahmut'un başyapıtı Divanü Lügati'tTürk'teki atasözlerini ilk kez derleyip Türkiye Türkçesine kazandıran Abdülahad Nuri Bey'in kaleme aldığı yirmi kadar kitabının ikisi içki üstünedir.  Ancak bu iki kitap da içki düşmanlığıyla öne çıkar. 1909'da Kastamonu'da basılan Sâkinâme-i Nuri adlı Farsça manzum eser, klasik edebiyatımızdaki içkiyi ve içeni öven sâkinamelerin aksine içkiyi yerin dibine batırır.  1924'te gene Kastamonu'da bastırılan İçki adlı öteki kitap ise, TBMM'nin Men-i Müskirat Kanunu'nu çıkardığı ve Hilal-i Ahzar [Yeşilay] cemiyetinin kurulduğu yıllarda Türkçe yazılmış manzum bir eserdir.  Fransa, İngiltere, Almanya, ABD ve Kanada'daki içki üretimi ve tüketimi ile ilgili bilgiler içeren kitap, içkinin aile ve toplum ...

Kızıl Sultan Abdülhamit II (1842-1918)

Resim
  Kızıl Sultan Abdülhamit II (1842-1918) Abdülhamit II (1842-1918) Bazıları tarafından Kızıl Sultan diye yerin dibine batırılan, bazılarınca Ulu Hakan diye göklere çıkarılan 34. Osmanlı padişahı. Halife unvanlı II. Abdülhamit'in içki içip içmediği konusundaki tevatür çeşitlidir.  Abdülhamit'in Sadrazamlarından Avlonyalı Mehmet Ferit Paşa'nın oğlu Celâlettin Velora Paşa "Az yer, içki içmez, kumar oynamaz, ibadetinde kusur göstermezdi" derken, Dahiliye Nazırı Reşit Mümtaz Paşa'nın oğlu Semih Mümtaz Bey de "Şehzadeliğinde bilhassa açıklıklarda yemek yemeyi tercih eder, bu gibi âlemlerin içkisiz eğlencelerine iltifat eylerdi" diyerek ona destek çıkmıştı.  Yakın tarihlerde, Abdülhamit'in kızları Şadiye ve Ayşe Osmanoğlu da "Babamız içki içmez, içenleri hoş görmezdi. Saraya sokulmasını da yasak etmişti. Dindar, Allah'ına bağlı, büyük bir Müslüman idi. Abdestsiz yere basmazdı" diyerek tabloyu pekiştirmişlerdi. Bu tanıklıklara bakılırsa Abd...

Abdülmecit Kadınlara ve İçkiye Düşkünlüğü

Resim
  Abdülmecit Kadınlara ve İçkiye Düşkünlüğü Abdülmecit (1823-1861) 31. Osmanlı padişahı. Tanzimat döneminin ilk padişahı olan Abdülmecit kadınlara ve içkiye düşkünlüğü ile tanınmıştır. Her gün sızacak kadar içmesi ve haremindeki dokuz kadınefendisi ile dokuz ikbal denilen kadınlarından başka çok sayıda cariye ile ilişkisi zaten zayıf olan bünyesinin iyice yıpranmasına neden olmuştur.  Sert, acımasız ve kararlı bir padişah olan babası II. Mahmut'tan sonra çok yumuşak huylu, acıma duygusu yüksek bir genç padişah olarak halk katında çok sevildi. Ancak ayyaşlık derecesine varan içki iptilası, kendisinin, harem halkının, kızlarının israflı yaşamı, kadınlarına atfedilen iffetsizlik iddiaları ve damatları hakkında çıkan rüşvet dedikoduları bu saygınlığı çabucak gölgeledi.  Padişahlığının 22. lında Abdülmecit'e verem teşhisi kondu. Doktorların ısrarına rağmen içkiyi bırakamadı ve "Beni kadınlarım bitirdi" diyerek 38 yaşında öldü.  EROL ÜYEPAZARCI Reşad Ekrem Koçu İstanbul An...

Adalı Avni 1930'ların Nüktedan Akşamcılarından

 Adalı Avni 1930'ların nüktedan akşamcılarından; ikamet ettiği Büyükada'nın simgesi olmuş İstanbul Belediyesi daimi encümen azası. Heybeliada'da oturan Ahmet Refik Altınay'ın kadeh arkadaşıydı. Altınay şiirlerini Gönül adlı bir kitapta toplayıp ona ithaf etmişti.  Bir başka ahbabı Neyzen Tevfik sık sık yandan çarklı sefası yaparak Adalı Avni'nin evine gider, birlikte demlenirlerdi. Necdet Rüştü Efe, Babıâli'de çalışan Adalıların buluşma yeri Steinbruch [Kafkas] Birahanesi'nde esen Adalı Avni fırtınasını şöyle anlatır:  "Avni Bey, mesai bitiminden akşam dokuza kadar burada eğlenirdi. Köşede, bahçe penceresine bitişik masaya oturmak isterseniz, emektar garson İstavri sizi önler, Orası Avni Bey'in masası! diyerek iskemleleri kapatırdı.  Akşam beş buçukta gelecek olan tatlı dilli müşterisini beklerdi. Adalı Avni daha içeri girer girmez, durmayın çocuklar derdi, gündüz nasıl olsa mesaiyi kaçırıyoruz, bari akşam vazifesinde kusur etmeyelim! Sonra etrafına...

Erkan Acurol, (1947-2009)

 Erkan Acurol, (1947-2009) Ege ve Ayvalık mutfağına tutkun gurme, araştırmacı, yemek kültürü yazarı. "Üç tarafı denizlerle çevrili, 50-60 çeşit balığı olan ve yakalanan bir ülkede, rakı balıkla içilmez de neyle içilir?" diyen Acurol, sofra adabıyla çocukluk çağında İstanbul'da bir aile büyüğüyle gittiği Andon, Lefter gibi meyhanelerde tanıştı.  İlerleyen yaşlarında Todori'den Koço'ya, Tophane sıra meyhanelerinden Köprüaltı meyhanelerine keyif çattı. 2000 yılında, "içtikçe açan, açıldıkça içtiren bir atmosfer" olarak tarif ettiği Ayvalık'a yerleşti.  Ayvalık yakınındaki Gömeç beldesinde çıkan bir kavga sonucu öldürüldüğünde, Kydonia-Ayvalık Mutfağı: Ege'nin Arka Bahçesi ve Lezzetli Günler İçin Pratik Mönüler kitaplarının yazarıydı. Eşi Arzu Acurol'un fotoğraflarıyla bezeli Rakı Balık Ayvalık-Meze Kitabı ve Ege ve Ayvalık'ta Kış Hazırlıkları kitapları, ölümünden sonra, 2009 sonlarında yayınlandı:  Cunda meyhanelerinden ilhamla hazırladığı i...

Adanalı Ziya (1859-1932)

 Adanalı Ziya (1859-1932) Son dönem Divan şairi. Adanalı Ziya eskilerin deyişiyle di. Kendisi için yergi yazmasına rağmen Adana valisi Ziya Paşa genç şairi yetenekli bularak öğrenim için İstanbul'a gönderdi. Fakat Ziya, "fıtratı kayıt altına girmeye uygun" olmadığı için Tıbbiye'den ayrıldı ve serseriyâne yaşamaya başladı.  Bundan da bir süre sonra bıkan şair, Evkaf Nezareti'nde memuriyete girdi. Aşırı derecede içmeyi sürdürüyor, yönetimi yeren şiirler yazıyordu. Sarhoşluğu sırasında dönemin seraskerinin yüzüne küfür edince tutuklandı.  Hapisten kurtarmak için dostları tarafından deli olduğu ileri sürülerek bimarhaneye (tımarhane) kapatılması sağlandı. Çıkınca Fizan'a sürüldü. Daha sonra Mısır'a kaçmayı başardı ve sonunda affa uğrayarak İstanbul'a döndü. İş istemesi üzerine Afyonkarahisar'a Evkaf müdürü olarak atandı. Burada ölünceye kadar derbeder ve meczubâne bir hayat sürdü.  Tanıyanlarından Faik Reşad, şairi anlatırken "Ziya kafası gayet bü...

Adanalı Rakıyı Temiz İçer

 Adanalı Rakıyı Temiz İçer  Adanalı rakıyı temiz içer; diğer bir deyişle kendini bilir, nefsine hâkimdir. Gerçek rakı erbabı mevsiminde iç bakla ile demlenir. Ama beyaz peynirini de masasından hiç ayrı tutmaz. Yanında salatalık ve domates, mevsimine göre de cacık ve tarator bulundurur. Bu mezelerden sonra alacağı yemek başta kebap ve kuşbaşı olmak üzere kırmızı et ya da beyaz ettir.  Nüfusunun önemli çoğunluğu Arap kökenli olan Adana'da daha çok piyasa rakısı tüketilse de Arap ailelerin evlerinde boğma rakı yapıp içtikleri bilinmektedir. Rakı bu şehirde, geçmişten bu yana her zaman evde de içilen bir içki olmuştur. Bununla birlikte lokantaların, özellikle kebapçıların çok büyük bir bölümü içkilidir.  A. NİLHAN ARAS Kaynak kişi: Yahya Reyhanoğlu, Seyhan, 1941

Fikret Adil, (1901-1973)

Resim
  Fikret Adil, (1901-1973) Yapıtlarında özellikle eski Beyoğlu'nun gece hayatını canlı bir üslupla anlatan gazeteci, yazar, sanat eleştirmeni. Edebiyat tutkunu babası askeri hekim Mahmut Âdil Bey ona çok sevdiği Tevfik Fikret'in adını vermişti. Mekteb-i Sultani'deki (Galatasaray Lisesi) öğrenimi I. Dünya Savaşı'nın son yılında okul kapanınca yarım kaldı. Şebab dergisinde çıkan ilk yazılarından sonra 1922'de Vakit gazetesinde gazeteciliğe başladı.  Ardından birçok gazete ve dergide telif ve çeviri romanları, hikâyeleri, röportaj ve fıkraları, gezi izlenimleri, eleştirileri yayımlandı. Asmalımescit 74 (1933) yapıtında Beyoğlunun bu ünlü semtinde, 1930'larda bir grup sanatçının sürdürdüğü bohem hayatının anlatır. Bunlar arasında ressam İbrahim Çallı, şair Necip Fazıl Kısakürek, yazar Peyami Safa, tamburi Mesut Cemil, gazeteci Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu gibi gerçek kişiler, yabancı gazeteciler ve kadın sahne sanatçıları yer alır.  Petrograd, Gardenbar, Tokatlı...

Afife Jale (1902-1941) Sahneye Çıkan İlk Türk Kadını

Resim
  Afife Jale (1902-1941) Sahneye çıkan ilk Türk kadını unvanını taşıyan aktris. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen İstanbul Belediyesi'nin tiyatro kurumu Darülbedayi'ye girdi.  Müslüman kadınlara sahne yasağının sürdüğü Mütareke yıllarında kendisine rol verilmeyince küstü, rol bulduğunduysa da emniyet engeline takıldı:  Kadıköy'deki Apollon Tiyatrosu'nun makine dairesine kaçarak tutuklanmaktan kurtuldu. Bazı özel tiyatrolarda çalıştı, Anadolu turnelerine çıktı. Bu bunalımlı günlere içki ve uyuşturucuyla tahammül gösterdi, aynı sebeple sanatından gitgide koptu.  1933'de, Kuşdili Çayırı'ndaki Hafız Burhan programında, sahnedeki refakatçilerden tamburi bestekâr Selahattin Pınar'la tanıştı. Büyük bir aşk yaşayarak evlendiler. İlk mutlu günlerin ardından Afife Jale, tiyatro âlemince gözden çıkarılmasının üzüntüsüyle iyiden iyiye morfin batağına gömüldü. Selahattin Pınar onu kurtarmaya çabalarken az kalsın bu iptilaya kendi de tutulacaktı. Afife, çok sevdiği kocasın...

Adıyaman Yakın Geçmişi

Adıyaman Yakın geçmişe dek daha çok Pirin Deresi ve Aşkı Mışka kenarları ile İlyas'ın Deresi, Çırçır Pınarı, Hacı Ahmet Düzlüğü, Çerkez Kayası, Öküz Kozu, Gelin Boğan, Bağırsak Ağzı, Elmalık denilen mevkilerde, söylemeye gerek yok ama erkekler arasında içilirdi.  Müdavimler çoğu kez kendi yaptıkları boğma rakıyı su kabağından içtikleri gibi bazı zamanlarda da özellikle Hacı Ahmet Düzlüğü'nde Tekel rakısıyla yumurtalı yarpız mancası denilen yabani nane salatasını meze ederlerdi.  Kimi kez de uzun sürecek hararetli rakı muhabbetlerine bir yağ tenekesinin tepsi haline getirilmiş kapağına serilerek ve özellikle Zeyno'nun Fırını'nda pişirilen daraklık etlerle devam edilirdi. Ayrancı Pazarı'ndan alınan tuluk ayranı ile sesi güzellerin okuduğu gazeller rakının diğer değişmez mezeleriydi. Kelle vurma ve güveği sahresi ise şehrin neredeyse rakıyla özdeşleşmiş iki sosyal etkinliği idi. Bağ bozumu zamanı akşam vakitlerinde şehrin çevresindeki bağlara gidilir; temizlenmiş küçük...

Afyon (Haşhaşa)

Resim
  Afyon : Haşhaşa belli bir zamanda çizik atılarak sütümsü özünün toplanmasıyla elde edilen madde. Ağrı kesici etkisiyle ilaç sektörünün en yaygın hammaddesi olduğu gibi, aynı zamanda bilinen en eski keyif verici maddelerdendir.  Anadolu ve özelikle Ege bölgesi, Çin'le birlikte haşhaş tarımının en önemli iki tarihi merkezinden biridir.  Cemal Süreya, Beng ü Bâde başlıklı denemesinde şu bilgileri verir: "Buda'nın düşük gözkapaklarının afyonun verdiği mahmurluktan ileri geldiğini anlatan Çin efsaneleri varmış. Mezopotamya'da haşhaşın bir adı da neşe otuymuş. Asurluların haşhaş ekiminde dinsel bir tören niteliği bulunduğu, kazılarda ortaya çıkan tanrı heykellerindeki haşhaş motiflerinden anlaşılmaktadır. Greklerde ve Latinlerde Demeter'in (Ceres) heykelleri haşhaş çiçekleriyle süslenirmiş. Grek Uyku Tanrısı Hipnos, Roma Uyku Tanrısı Somnus'un da bu bitkiyle arası çok iyi. Somnus heykellerinde haşhaştan akan özsuyu uyku simgesi olarak kullanılmıştır." İçki kat...

DAKTİLO NASIL ÇALIŞIR?

  DAKTİLO NASIL ÇALIŞIR?  Daktilo, bir klavye aracılığıyla harekete getirilen harfleri mürekkepli bir sistem yardımıyla kâğıda basarak yazı yazan makine. İlk yapılışı 1829′da Teroitli William Austin Burt tarafından gerçekleştirildi. Tipograf adı verilen bu makine elden daha yavaş yazıyordu. Bundan sonraki denemeler pek başarılı olamadı. Aradan 40 yıl geçtikten sonra Sholes 1868′de ilk pratik daktiloyu yaptı.  Remington’un 1878′de yaptığı daktilo ise bir dikiş makinesinin üzerine yerleştirilmişti. Şaryo dikiş makinesinin pedalına benzeyen bir pedalla döndürülüyordu. Makine ise silik ve büyük harf yazabiliyordu. Bu mahsurlarının yanında büyük ve pahalı olması piyasaya sürülmesine engel oldu.  Remington, Royal Smith gibi Amerikan firmaları yanında İtalyan Underwood-Olivetti, Alman Olympia, Adler ve Triumph ve İsveç Facit firmaları da daktiloların yapımında görülen çeşitli kusurları yavaş yavaş düzelterek bugün kullanılan daktiloya benzeyen makineler yaptılar. Sholes’in ...

GOOGLE NASIL ÇALIŞIYOR?

 GOOGLE NASIL ÇALIŞIYOR?  Bir ya da birkaç kelimeyi dünyadaki tüm internet siteleri içinde (genelde) 1 saniyeden kısa sürede aramayı becerebilen, bu yetmezmiş gibi tamda aradığımız şeyi karşımıza getiren Google’ın nasıl çalıştığı hakkında pek azımızın bir fikri vardır.  Bakalım google bunu nasıl oluyor da mümkün kılıyor? Google’ın alan adı sunucusu (dns) yazılımı tüm dünyadaki şirkete ait ya da kiralanmış bilgisayarlarda çalışır. Bunların tek görevi sorguyu en yakın ve en az meşgul olan Google sunucu kümesine (cluster) a göndermektir.  Google Cluster kelimesi Türkçeye salkım ya da kümelerden oluşan bir bütün olarak çevrilebilir. Küçük parçalardan meydana gelen büyük bir yapıyı temsil etmek için kullanılır diyebiliriz.  Salkımlar üzüm tanelerinden oluşur ve başlı başına bir şeydir. Google’ın dehası binlerce ucuz ve yavaş bilgisayarı tek bir süper bilgisayar gibi kullanabilen network yazılımında yatar. Bu sistem salkımı oluşturan küçük bilgisayarların sisteme giri...

BUDİST TÜRKLER: TOBALAR

 BUDİST TÜRKLER: TOBALAR  Türkler arasında Budizm 385-550 yılları arasında Kuzey Çin’de kurulan Toba Devleti zamanında yayılmıştır. Aslen Türk olan Tobalar memur olarak Çinlileri kullanıyorlardı.  Tobalar zamanla Budizm’i kabul ettiler ve Çinlileştiler. 8. yy.da Çinlilerle iş birliği yapan ve diğer Türklerle savaşan Uygurlar önce Mani, daha sonra Buda dinini kabul ettiler.  Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar dinlerini değiştirmekle beraber dillerini korudular ve Türkçe pek çok eser meydana getirdiler. Göktürkler ise kendi örf ve âdetlerine uymadığı için bu dini kabul etmediler.  Gerçekten de Türklerin hayata bakışı ile Budizm arasında büyük fark vardı: Türklerde hayvan eti yemek günah değildir. Tam tersine onların başlıca gıdası hayvan etidir. Oysa Budizm’in beş büyük günahından biri hayvan dahil, canlı varlık öldürmekti.  Kültüründe avcılık ve hayvan eti yemek olan Türkler bu nedenle Budizm’le çok uyuşamadılar ve Budizm bu nedenle Türkler arasında fazla ya...

KENEVİR MUCİZESİ VE ABD ŞEYTANLIĞI

 KENEVİR MUCİZESİ VE ABD ŞEYTANLIĞI  Yıl 1914 I.Dünya savaşı yılları ve Amerikan doları üzerinde “Kenevir” tarımı yapan çiftçiler… Bunu aklınızın bir köşesinde tutunuz ve okumaya devam ediniz. Endüstriyel Kenevir sadece bir tarım bitkisi değildir! Petrolün ve doların panzehridir! KENEVİR NASIL YASAKLANDI? 1. Bir dönümlük kenevir, 25 dönümlük orman kadar oksijen üretir. 2. Yine bir dönümlük kenevirden, 4 dönüm ağaca eş kağıt üretilebilir. 3. Kenevir tam 8 kez kağıda dönüştürülebilirken, ağaç 3 kez kağıda dönüştürebilir. 4. Kenevir 4 ayda yetişir, bir ağaç ise 20-50 yılda. 5. Kenevir, gerçek bir radyasyon temizleyicidir. 6. Kenevir dünyanın her yerinde yetiştirilebilir ve çok az suya ihtiyaç duyar. Ayrıca kendisini böceklerden koruyabildiği için tarım ilacına da ihtiyaç duymaz. … 7. Kenevir ile yapılan tekstil ürünleri yaygınlaşırsa, tarım ilacı sektörü tamamen ortadan kalkabilir. 8. İlk kot pantolon, kenevirden yapılmıştır; hatta “KANVAS” kelimesi kenevir ürünlerine verilen isi...

ÇADIRI BAŞINA YIKILAN SADRAZAM

 ÇADIRI BAŞINA YIKILAN SADRAZAM  Osmanlı imparatorları bir sefer sırasında hareketlerinden memnun olmadıkları sadrazamı çadırını başına yıktırmak suretiyle azlederlerdi. Bu çeşit azli ilk defa uygulayan Fatih Sultan Mehmet’dir.  Fatih, Karaman seferi sırasında Sadrazam Mahmut Paşa’yı (İstanbul’da bu adla anılan cami, hamam ve çarşıyı yaptıran Mahmut Paşa budur) çadırını başına yıktırarak azlettirmiştir.  Bazı kaynaklar bu gözden düşmeye, Mahmut Paşa aleyhine çevrilen entrikaların sebep olduğunu kaydeder. Çadırı başına yıkılarak azledilen bir başka sadrazam da Hersekzâde Ahmed Paşa’dır.  Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran dönüşünde, Amasya civarında, halkın yeniçerilerin yağmacılığından şikâyeti ne gazaba gelen padişah, Sadrazam Hersekzâde ile Vezir Dukakinoğlu Ahmed Paşa’yı, çadırlarını başlarına yıktırarak azletmiştir.  Ahmet Paşa bu olaydan altı ay kadar sonra idam edilmiştir. Çadırın direklerini söktürerek yıktırmanın iktidardan düşme alâmeti olması, İslâm’d...

HALLEY KUYRUKLUYILDIZI VE FATİH SULTAN MEHMET

 HALLEY KUYRUKLUYILDIZI VE FATİH SULTAN MEHMET Fatih Sultan Mehmet tahta çıktığı zaman bir kuyrukluyıldız görülmüştü ve Papa o zaman yıldızı “Türk ve Müslüman dostu zındık yıldız” olarak aforoz etmişti. Sonradan, bu kuyrukluyıldızın Halley kuyrukluyıldızı olduğu öğrenildi.  Balkan Harbi’nde (1912) Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlerken HALLEY kuyrukluyıldızı yine görülmüştü.  O zaman kilise adamları: “Türklerin uğur yıldızı göründü, Bulgarlar yine mağlup olacaklar!” demişti ve gerçekten de öyle oldu. Çatalca Muharebesi’ni kazandık, Balkanlı müttefikler arasına nifak girdi ve Edirne’yi Bulgarlar’dan geri aldık. 

HAZIRA DAĞ DAYANMAZ

 HAZIRA DAĞ DAYANMAZ  15. yüzyılın namlı zenginlerinden Molla Rüstem Bursa’da ölürken on dört yaşındaki oğluna yüz yıl ömür biçmiş ve her gününe yüz florin (Floransa altını) hesap ederek 3.600.000 florin gibi muazzam bir miras bırakmıştı.  Bu mirasyedi çocuk babasından sonra ancak yedi yıl yaşadı ve bütün paralarını yedi. Yalın ayak, perişan bir kebapçı çırağı oldu. Sefalet içinde, bir hamam külhanında öldü.  Bu parayı nasıl harcadığına bir örnek:  Bir gün 100 florine bir tazı satın alır. Bir bağda bir tavşan olduğunu haber verirler, haberciye 100 florin verir, tavşanı ininden çıkaran adama da 100 florin verir, fakat tazı tavşanı tutamaz, Molla Rüstem’in oğlu da tazıyı bir kılıçta ikiye bölermiş. 

BİZANS, TOPÇU URBAN’I REDDETMİŞTİ

 BİZANS, TOPÇU URBAN’I REDDETMİŞTİ  Urban bu silahın zafer kazandıracağını biliyordu ve iyi bir silah tüccarı gibi bu fikri satmak için dolaşmaya başladı. Akla ilk gelen müşteri adayı tabii ki Konstantinopol’dü.  II. Mehmet’in orduları Çanakkale Boğazı’nın doğu tarafında toplanıyordu ve Osmanlı Türkleri Bizans’a karşı kutsal bir savaş ilan etmişti.  Urban’ın teklifini ilk olarak İmparator XI. Konstantin’e götürmesinde az da olsa din ve ırk birliğinin etkisi vardı. Hazırladığı süper silahların planlarını göstererek buna sahip olacak herhangi bir şehrin tüm saldırıları kolayca püskürtebileceğini anlattı.  Bu güçlü silahtan atılacak bir mermi, yüzlerce saldırganı öldürebilir ya da bir gemiyi batırabilirdi. Düşman karşılarına aynı büyüklükteki silahlarla çıksa bile onları daha kullanamadan etkisiz hale getirilebilirdi. Ancak Urban reddedildi.  Danışmanlar denenmemiş silahlara para harcamaktansa o parayla biraz daha kiralık asker tutulabileceğine karar verdi. He...

FATİH’İN MUTFAĞI 1473

 FATİH’İN MUTFAĞI 1473  (Hicrî: 878) yılının Şaban ayına ait Fatih Sultan Mehmet sarayının bir mutfak defteri vardır. İstanbul fatihinin her gün ne yediğini, sarayında en çok pişen yemeklerin neler olduğunu, bir günlük ve bir aylık mutfak masrafının neye çıktığını gösteren bu defter tarih ve toplumbilim bakımından çok değerli bir belgedir. Reşat Ekrem Koçu bu defterden bazı ilginç notlar aktarır.  1473’te İstanbul’da erzak piyasası şudur:  • Sadeyağın okkası 8,  zeytinyağının 6,  armudun 5,  üzümün 2,  tuzun 2 akçe 1…  200 yumurta 23,  1000 limon 70 akçe…  Bulgurun kilesi 16,  kestanenin kilesi 20 akçe… (Bir kile 8 okkadır)  1 Akçe:  İlk dönemlerinde 900 ayar gümüşten üretilmeye başlanan, fakat zaman içinde gümüşün kalitesi yarı yarıya düşürülen bir madeni para. Bazı kaynaklar 3 akçenin 1 ‘para’ya, 120 akçenin ise 1 ‘kuruş’a eşit olduğunu söylese de akçenin değeri her dönemde değişiklik göstermiştir.  • Defter o ...

NASIL KOKU ALIRIZ?

Duyu organlarımız bize dış dünya ile ilgili bilgileri aktarırlar. Bu bilgilerin yüzde 80'ini gözlerimizle, yüzde 1'ini ise burnumuzla alırız.  Ancak nezle veya grip olup burnumuz tıkandığında, koku alamayınca, yediğimiz yemeklerin tadını bile alamayız, dünyadan aldığımız zevk azalır.  Eğer burnunuzu parmaklarınızla iki yandan sıkarsanız, bir dilim çiğ patates mi yoksa elma mı yediğinizi söylemekte bile güçlük çekersiniz. Koku duyumuz anlaşılması en güç olan duyumuzdur. Bellek ve duygularımızla çok ilgilidir. Bir toprak yolda yürürken yağmur kokusu aldığımızda, birden bir çocukluk anımız canlanabilir. Peki bir koku duyduğumuz zaman ne oluyor? Bu kokuyu diğerlerinin arasından nasıl tanıyoruz? Beynimiz bu farklı uyarıları nasıl algılıyor? Bir kokunun oranı, bir litre havanın içinde bir miligramın milyonda birinden bile küçük olsa onu nasıl ayırt edebiliyor? Aslında tek bir koklama ile hemen hemen yeterli algılamayı sağlarız. Normal bir insan dakikada 30 litre havayı içine çekip k...

PARMAKLARIMIZ SUDA NEDEN BURUŞUR?

Bütün vücudumuz, bir kısmı gözle görülebilen, büyük bir kısmı da ancak dikkatli bakınca fark edilen kıl ve tüylerle kaplıdır.  Bu tüy ve kılların dibinde 'sebum' adı verilen yağ bezleri vardır.  Bunların çıkardığı yağ, su geçirmez keratin bir tabaka oluşturur ve suyun derimizden içeri girmesini önleyerek derimizi yumuşak tutar. Belki de en çok kullanılan yerler olmaları nedeniyle vücudumuzda sadece parmak uçlarımız ve tabanlarımızda kıl veya tüy yoktur. Dolayısıyla koruyucu keratin tabaka da yoktur.  Ayrıca parmaklarımızın uçları ve ayaklarımızın tabanları kalın bir deri tabakası ile kaplanmıştır.  Parmaklarımızın uçları ve tabanlarımız suyun altında belli bir süre kalıp iyice ıslanırsa, osmos denilen daha sulu bir maddenin daha koyu bir maddenin içine girişi sonucunda derimizin altına su girer ve bu su burada kendine yer bulmak ister.  Ancak buradaki kalın derimizin genleşerek bu suya ayırabileceği fazla yeri olmadığı için, aynen yazın çok sıcak havalarda yolla...

SOĞAN NEDEN GÖZ YAŞARTIR?

Bir soğanı dilimlediğimizde, birçok sayıda soğan hücresini kırarak açmış oluruz.  Bu hücrelerin bazıları içlerinde enzimler barındırırlar ve dilimlenerek açıldıklarında bu enzimler dışarı çıkar.  Aminoasit, bu çıkan enzimlerden biridir ve çıktığında gaz hâlini alır.  Bu gaz gözlere ulaştığında, gözlerin nemli kalmasını sağlayan sıvı bu gaza tepki verir.  Bu da kimyasalların yeniden şekillenmesini sağlar, orta şiddette bir sülfürik asit üretir ve bu gözleri rahatsız eder.  Gözlerdeki sinir uçları çok hassastır ve bu etkiye çok çabuk tepki verir. Soğan doğradığımızda gözlerimizin yaşarmasının sebebi budur.  Beyin, gözü rahatsız eden asidi sulandırarak, gözlerin korunmasını sağlamak için gözyaşı kanallarına daha fazla su üretmesi mesajını gönderir.  Buna karşı verdiğimiz ilk tepki muhtemelen gözlerimizi ovuşturmaktır ama aslında bu, gözlerimizin daha da yaşarmasına sebep olur; çünkü elimizdeki soğan suyunu gözlerimize yaymış oluruz.

Bakış Açınızda Farklılıklar Oluşturun

“İki taş ustasına ne yaptıklarını sormuşlar. Birincisi ‘Taş bloklar yapıyorum,’ derken, ikincisi ‘bir katedral inşa eden ekipte’ olduğunu söylemiş.”  Anonim  “Nesneler değişmez; biz değişiriz.”  Henry David Thoreau  “Rüzgârın yönünü değiştiremiyorsan yelkenlerini rüzgâra göre ayarla…” Xsentos  “Eğer başarının herhangi bir sırrı varsa, bu, diğer insanın görüş noktasını anlama ve olayları kendi açınızdan görebildiğiniz kadar onun açısından da görme yeteneğinizde yatmaktadır.”  Henry Ford  “Buradan bir kova su gibi görünüyor, ama bir karıncanın bakış açısından engin bir okyanus, bir filin bakış açısından sadece soğuk bir içecek, bir balığın bakış açısından ise, elbette onun yurdu…”  Phantom Tool Booth  “Her doğrunun iki yüzü vardır. Birini kabullenmeden önce iki taraftan da bakmış olmak her zaman daha iyidir.”  Aesopos  “Her şey sizin görüşünüze bağımlıdır.”  Jimmy Powers  “Başarılı olanlarla başarısız olanlar arasındaki fark...

Olumluluk Gücünü Kullanın

“İki adam hapishane parmaklıklarından bakıyor. Biri çamuru görüyor, diğeri gökyüzünü…” Anonim “Akıl, kendine ait bir yerdedir ve orada cehennemi cennete ya da cenneti cehenneme çevirebilir.” Milton “İyi ya da kötü bir şey yoktur, sadece düşünce onu öyle yapar.”  Shakespeare  “Gerçek iyimser, problemlerin farkındadır ama çözümleri de bilir, zorlukları görür ama üstesinden gelineceğine de inanır, olumsuzlukları yakalar ama olumlulukları da vurgular, en kötüye açıktır ama en iyiyi de bekler, şikâyet etmek için nedeni vardır ama gülümsemeyi seçer.”  W. Arthur Ward  “Dış dünyaya gelince, karşınıza gördüğünüz şeyler çıkacaktır. Neye bakarsanız onu görürsünüz.”  Zen  “Nasıl ki fizikte iki cisim aynı zamanda aynı yerde bulunamaz diye bir kanun varsa, psikolojide de aynı kanun yürürlüktedir. Eğer kafamızı cesaret, sevgi, anlayış, tolerans düşünceleriyle doldurursak, menfi bütün düşünceler kaçar gider.”  Nüvit Osmay  “Olumlu ve olumsuz, sadece aynı paranın ...

DÜŞÜNCELERİMİZ - HAYATA YÖN VEREN SÖZLER

DÜŞÜNCELERİMİZ Düşüncelerinize gereken önemi verin “İnsanlar yiyecek ekmek ve yatacak yer buldular mı, düşünmekten kaçınırlar.”  Voltaire  “İnsanların düşünme zahmetinden kurtulmak için yapamayacakları hiçbir şey yoktur.”  Edison “Hayatın mutluluğu düşüncelerinin niteliğine bağımlıdır; onun için buna dikkat et ve fazilete ve eşyanın tabiatına uymayan hiçbir düşüncenin kafanı işgal etmesine müsaade etme!..”  Marcus Aurelius  “Düşünmeyen tutucudur. Düşünemeyen aptal. Düşünmediğine aldırmayan ise köle…”  William Drummond  “Bir insanın üniversiteyi bitirmesine yardımcı olabilirsiniz, fakat istemezse ona düşünmeyi öğretemezsiniz.”  Henry Ford  “Kendimizi düşüncelerimizle kaldırır, kendimizle ilgili vizyonumuza tırmanırız.”  Orison Swett Marden  “Bütün gün ne düşünürsek onu yaşarız.”  R. Waldo Emerson  “Her şey üstünde düşünmeye alıştırın kendinizi; ama gerçekte olduğu gibi düşünün, söylendiği gibi değil!” Bernard Shaw  “Dü...