BİR SORGULAMA:O’NU ANLAMAK

 BİR SORGULAMA:O’NU ANLAMAK


 “…Sizler, 21nci yüzyılın yükselen değerlerisiniz. O nedenle bir Harbiyeli olarak yüksek bir ideale sahip olmalısınız. Bu ideal, Türklük şuurunu, derin bir tarih kültürünü, sarsılmaz bir irade gücünü ve mücadele azmini,çağın ilmi gereçlerini ve bitmez tükenmez çalışma temposunu ihtiva etmelidir. Tarih ve istikbalin omuzlarınıza yüklediği vazifelerin idrakinde olduğunu göstermeli ve tarihimizle sağlam bir bağ kurmalısınız. Bu bağ sizin için gurur ve azim kaynağı olmalıdır. Bizleri ayakta tutan ve birbirimize bağlayan; dil, kültür ahlak ve ülkü birliğinden asla taviz vermemelisiniz. Gençliğe hitabımda belirttiğim hususları kendinize rehber edinerek okumanızın ve yorumlamanızın çağdaş Türkiye özlemine katkı sağlayacağına inanıyorum.”


 İşte O’nu en büyük Harbiyeli ve yüce önder yapan sarsılmaz düşüncenin özü. İşte O’nun, bir milleti adım adım yücelten liderlik anlayışının temelleri. İşte O’nun bıraktığı paha biçilmez mirası korumak namına, en büyük bekçilerden arzuladığı, istediği yüksek duygular.


 O’nun yaşamını okurken, özellikle üzerinde durduğumuz konular; O’nu başarıya götüren temel etmenler; özellikle de bir ulusu harabelerin içinden çıkarıp yepyeni bir çehreye bürümesinin ardındaki temeller ve onların atıldığı yıllardaki deneyimlerini, yani Harbiyeli Mustafa Kemal’in neler yaptığını, neler düşündüğünü daha dikkatli inceler ve her defasında “Ne büyük insanmış!” demekten kendimizi alamayız. Ancak O’nu inceleyen hangimiz olursa olsun, hepimizin atladığı, ihmal ettiği noktalar var: neden hepimiz, sadece O’na hayranlık duymakla yetiniriz? Elbette ki O, hepimizin en büyük gurur kaynağıdır; olmalıdır da. Ancak O, yaptıklarını, sırf tarihe geçmek, arkasından gelen nesillerin kendisinden bahsetmesini sağlamak için yapmadı. O ne yaptıysa, aziz milletinin, dünyada hak ettiği yerde olmasını sağlamak, onların diğer milletler karşısında ezilen, hor görülen ve itilen toplum olmaması umuduyla yaptı. Bunu başardın da. Bedeni aramızdan ayrılmadan önce de bizlere, tıpkı cevher gibi işlendikçe ışıldayan, etrafını aydınlatan koca bir miras bıraktı. Ne için? Kendi varlığının değil, yarattığı bu devletin, yücelttiği bu milletin ebediyetini sağlamak için. Oysa biz, bu mirasa sahip çıkmamakla, hem O’nun ve aslında hepimizin ideallerini ve onunla birlikte de O’nu yavaş yavaş benliklerimizden silmekte değil miyiz? Söyleyin bu ihanete kimin hakkı vardır? Kim, ne cüretle böyle bir cinayete, bir manevi bütünlüğe ve onun yaratıcısının mirasına değer vermemeye yeltenebilir? Kimse!


 Bu mirası, önce korumak, sonra işlemek ilk önce onun en büyük varisleri olan biz Harbiyeliler’in, O’nun bize mesajları doğrultusunda kaçınılmaz görevidir. Bu sorumluluk, bizlerin omuzuna bir millet tarafından yüklenmiştir ve bu sorumluluktan kaçmaya da hiç birimizin hakkı yoktur. Bakın, dinleyin; yıllar öncesinden kopup gelen bir haykırış neler söylüyor: “…Sizler 21nci yüzyılın yükselen değerlerisiniz. O nedenle bir Harbiyeli olarak yüksek bir ideale sahip olmalısınız. Bu ideal…”


 İşte ihmal ettiğimiz noktalardan birisi daha. Her an kulaklarımızda yankılanması gereken bu nidayı, neden kimse duymuyor? Neden, bu mirasın yok olması hiç birimizi bir şeyler yapmaya sevk edecek kadar kahretmiyor? Neden tam anlamıyla onun gibi “Gerçek Harbiyeli” olamıyoruz ve neden bu gibi konularda, yeterince kafa yormuyoruz?


 Gerçek Harbiyelilik, her şeyden önce, o en büyük Harbiyeli’yi anlamakla, O’nun izinden bir an olsun ayrılmamakla olur. Ancak bu sayededir ki bizler, omuzlarımızdaki bu ağır yükü kaldırabilir, koca bir milletin idealine; “Çağdaş Türkiye” özlemine tam anlamıyla ulaşabiliriz.


 Asla unutmayalım ve endişelenmeyelim ki; kendi varlığını bile amacına feda edebilen insan iradesine karşı hiçbir şey direnemez ve O’nun deyimiyle: “Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.”

        BAHADIR KÖSE

          20NCİ BL. 82/A 6873  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeni Rakı Tarihi

Zeybek Rakısı

Yesevi Törenleri