Hugo’nun siyasi tavrı

 Bir gün Paris’te bir yayınevinin kapısından içeri 14-15 yaşlarında bir çocuk girer. Koltuğunun altında bir tomar kağıt vardır. “Şiirlerimi kitap halinde bastırmak istiyorum” der. Yayınevi sahibi, gülümsemeden edemez. Ancak, kendine pek güvenir görünen bu çocuğu kırmamak için, “Şiir satılmıyor ki oğlum” der. Genç şair, “Benim şiirlerim satılır” der ve ekler: “Yazık, hata ettiniz. Bu ilk şiirlerimi basacak olsaydınız, bundan sonraki bütün eserlerimin yayın hakkını size verecektim.” Bu çocuk, ileride dahi bir şair ve romancı olacak Victor Hugo’dan başkası değildir. 

Victor Hugo, 1802’de Fransa’nın doğusundaki ufak bir şehirde doğar. Babası Napolyon ordusunun önemli komutanlarından biri, annesi ise denizcilikle geçinen bir ailenin kızıdır. 

Victor, çocukluğu boyunca babası ve iki abisinden hiç sevgi göremez. Bunun üzerine annesi, diğer çocuklarına nazaran Küçük Victor’a daha fazla ilgi ve şevkat gösterir. Annesiyle aralarındaki bu güçlü bağ, hayatı boyunca sürecektir. Hugo büyüdükçe, annesi ondaki cevheri sezip yeteneklerini geliştirebilmesi için elinden geleni yapar. 

Hugo’nun yetiştiği yıllar, Napolyon’un savaştan savaşa koştuğu yıllardır. Babasının ordudaki görevi sebebiyle, çocukluğu boyunca ailesiyle oradan oraya göç etmek zorunda kalır. Sonunda Paris’e yerleşirler. 

Paris’te oturdukları evlerden biri onun çocukluk anılarında yer tutar: “Ne yazık ki pek kısa süren sarışın çocukluğumda üç hocam oldu benim: Bir bahçe, yaşlı bir rahip, bir de annem.” Sözünü ettiği yaşlı rahip ise karısı ile birlikte ev ev dolaşıp, işçi çocuklarına okuma yazma öğreten Mösyö La Rivière’dir. Hugo’lara da sık sık gelir ve üç kardeşe Latince dersi verir. 

Victor’a çocukluğunda yön veren kişilerden biri de vaftiz babası General Lahorie’dir. Küçük çocuğun okumaya pek meraklı olduğunu ve zekasının da büyük eserleri kavramaya elverişli olduğunu gören Lahorie, onu Latin tarihçilerle tanıştırır. 

Victor Hugo’nun çocukluğu sıkıntılarla geçer. Haftasonlarında abisi Abel tarafından pek sert ve cimri bir kadın olan halasına bırakılan Victor, babasının kendisine verdiği harçlıkla kitap ve defter bile alamaz. 

Hugo, tüm bu sıkıntılar arasında kendi dünyasını yaratmayı başarır. Eski Latin şairlerini okur, onlardan çeviriler yapar ve onlarınkine benzer şiirler ve oyunlar yazar. Bir yılbaşı günü kalbinde derin bir sevgi beslediği annesine şöyle yazar: 


Racine’in göklerdeki kutsal şölende 

Takındığı ölümsüz çiçekler değil bunlar; 

Basit, doğal çiçeklerle 

Ördüğüm bir demeti sunuyorum sana, anne. 

Bu satırlar karşısında gözleri yaşaran annesi, oğlunun gelecekte büyük bir şair olacağını düşünür. Hugo’nun gözü yükseklerdedir. 

Şiire giderek daha fazla merak saran Hugo, kendisine en çok romantizmin kurucularından Chateaubriand’ı örnek alır. Hatta 14 yaşındayken günlük defterine şöyle yazar: “Olursam bir Chateaubriand olurum. Onun gibi olmadıktan sonra hiç şair olmayayım daha iyi.” Yine ilk şiirlerini topladığı defterinin üzerine, sonradan “Bunlar benim doğmadan önceki saçmalıklarım” diye yazacaktır. 

Genç şair, 15 yaşına henüz bastığında, Fransız Akademisi’nin düzenlediği bir şiir yarışmasına girer. “Hayatın çeşitli durumlarında bilginin sağladığı mutluluk” konusu üzerine yazdığı 300 dizelik şiiri, yarışmada mansiyon ödülü alır. Akademi üyeleri çocuk denecek yaştaki şairin üstün yeteneği karşısında şaşkına döner. İçlerinden biri onunla şiirsel mektuplarla yazışmaya girişir. Şairlik hayatına resmen adım adan Hugo, 17 yaşına geldiğinde de Toulouse Akademisi’nin şiir yarışmasında en büyük ödülü Altın Zambak’ı kazanır. 

Kardeşiyle beraber, bir edebiyat dergisi yayınlamaya başlar. Burada bütün kalem denemelerine geniş bir alan bulan Victor Hugo’ya, Chateaubriand “Dahi, yüce çocuk” iltifatında bulunur. 

Kendisini tümüyle edebiyata veren Hugo’nun ilk büyük eserleri gelmekte gecikmez. “Övgüler, Çeşitli Şiirler” adlı ilk kitabı, o 20 yaşındayken yayınlanır. Gerek Paris edebiyat çevrelerinde, gerek yayın hayatında ünü gittikçe yayılan şairin şiir ve roman kitapları birbiri ardına yayınlanmaya başlar. 

Devrimler Fransası’nın çalkantılı atmosferinde Hugo’nun siyasi tavrı, uzun süre netleşemez. Önceleri annesinin etkisiyle Kralcı olarak yetişen Hugo, daha sonra Cumhuriyetçiliğe yönelir. “Sefiller” adlı ölümsüz eserini yazacağı olgunluk çağına doğru emin adımlarla ilerler.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeni Rakı Tarihi

Zeybek Rakısı

Yesevi Törenleri